17 Eylül 2012 Pazartesi

İnsanın Salaklık Dönemi Vardır!


  Bu dönemde “Fanatizm” sınırları geniş bir şekilde hüküm sürer. Sürekli bir gruba, renge sahip olma ve o sahip olunanı savunma dürtüsü gelişir. “Sahip olunanın tatmin edilmesi” ihtiyacı duyulur. Bunun için tatmin edici pozitif olaylar takip edilir. Eleştiriler ise sert tepki ve inkârla karşılanır.


  Bu dönemde “2 karakter seçimi” vardır. Ya sahip olunanı daha iyi savunmak için bilgi cephanesi yapılacak, ya da tamamıyla kendini düşüncesel tembel yaşama verip, daha kolay olduğunu düşündüğü refleks (Beynin düşünerek yaptığı bir işi, vücudun sürekli olarak yapması ve bunun sonucu olarak artık refleks haline getirerek düşünme işlevini durdurması. Örnek; Araba sürmenin monotonlaşması.) hareketlerine hapsolacak.

  Bu dönemde “Anti Sorgulama” hüküm sürer. Monotonlaşan yaşamında bir takım şeylere değer vermekten, kabul edilen kalıplaşmış düşünceler sorgulanamaz. Aslında hayatının büyük kısmını etkiler, fakat bu düşünceler görünmez hale getirildiği için sorgulanmaz. Diğer bir yöndense “Anti Sorgulama”, çevredeki insanlar tarafından mecbur kılınır.

  İşte insanın salaklık dönemi bunlardan ibarettir. Basittir bu dönem. Salaklık olmasıdır sebebi. Mühim olan, erken bitmesidir bu dönemin. Bunu mümkün kılabilmenin yolları şunlardır;

  Bu yolda “Bağımsızlık” hüküm sürer. Hiçbir renge, gruba sahip olunmamalıdır. Dolayısıyla tatmin edilecek sahiplik bulunmayacaktır. Ama şuna da dikkat edilmelidir ki, sahip olunan bütün bağımsız düşüncelere yöneltilecek pozitif olaylar karşısında, üstünlük ve bencillik duyguları yeşermeyecek, eleştirilere ise sert tepki ve inkâr gösterilmeyecek.

  Bu yolda “1 karakter seçimi” vardır. Sahip olunan düşüncelerin bir kısmı veya tümünün her an yanlış olduğu keşfedilebilir. Bu sebepten düşünceyi savunacak bilgiler değil, destekleyici bilgiler edinilmelidir. Tek karakterin temel taşı ise “Meraktır”.

  Bu yolda “Sorgulama” hüküm sürer. “Her şey” kelimesinin anlatabileceğinden de fazlasını sorgulamak gerekir. Çevredeki olaylardan çok, sahip olunan düşünceler sorgulanmalıdır. Kalıplaşmış hiçbir düşünceye sahip olunmamalıdır. Ancak, düşüncelerinde boşlukta savrulmayıp, sağlam kilitlerle kalıbına yerleştirilmesi gerekir. Bu kilitlerin anahtarları her an açılıp değiştirmeye veya silmeye hazır bulunmalıdır. Sorgulama işlevini engelleyecek veya yok edecek çevrelere taviz verilmeyerek, alınacak en akıllı karar, düşünerek uygulanmalıdır. Gerekirse(ki gerekecektir.) o çevreden uzaklaşmaktır.

  Her şeyin basit olması gibi bu konuda bu kadar basittir. Düşüncelerinizle ve düşünebilmenizle “özgür” olun. Özgür düşünün. Ama özgür olmak, kendi kurguladığı hayata adapte olduğu halde, vahşi doğaya geri dönmek olarak algılanmamalıdır. Adaptasyonun gerçekleştiği yerde özgür olunur. Aksi işkence etmektir, beyne ve bedene.

Ek Not:
Salaklık Döneminden kurtulan insanlarda, oluşan en büyük his, keşkeli pişmanlıktır. "Keşke" der insan, "keşke daha erken kurtulsaydım."

2 yorum :

  1. Hani insanlar dini kabul ettiklerinde ulvi bir deneyim yaşadıklarını söylerler ya işte ben de dinin doğru olmadığını anlayınca o hissin tam tersini yaşamıştım. O ulvi his ne kadar duygusalsa, insan dinden kurtulunca hissettikleri de o kadar mantıklı o kadar akla dair şeyler oluyor. Senelerce dini mantığa uyduracağım diye çabalayışımın ne kadar gereksiz ne kadar saçma olduğunu anladım. Dinden mantıklı birşeyler çıkaracağım diye, dini kendi içinde tutarlı hale getireceğim diye hayata dair görüşlerimi o kadar değiştirmiştim ki artık saçma sapan bir hal almış, gerçekten uzaklaşmıştı.
    Ateist olmadan önce inancımı kaybedersem hayatımın anlamını ve doğru şeyleri yapma nedenimi kaybedeceğimi düşünmüştüm.
    Ateist olduktan sonra ise dinin zaten bana bir hayat amacı vermediğini (Allah'a kulluk etmek?!) fark ettim. Gerçeği gördükten sonra ise aksine bir amaç kazandım. Gerçekten doğruya ulaşamacağımı biliyorum ama amacım olabildiğince fazlasını öğrenmek ve anlamak şu hayatta. Üstelik artık beni yönlendiren dogmalar da olmadığı için serbestçe öğrenip mantık yürütebiliyorum.
    Ahlaki olarak ise kaybettiğimden fazlasını kazandığımı söyleyebilirim. Eskiden bir şeyi yapıp yapmama konusunda tereddüte düştüğümde "din bunu yasaklıyor mu?" diye düşünürdüm. Saçma bir şekilde "göz zinasına" girmemek için ya da "yere kırıntı dökmemek" için onca çaba harcarken insanların bir bölümünden nefret etmekte (yahudiler, eşcinseller vs) bir sorun görmüyordum. Artık yaptığım her bir hareketi teker teker düşünüp, hazırcılığa kaçmadan, karar veriyorum "bu yaptığım doğru mu diye?"...
    Demek istediğim şu ki; bilgiden, düşünmekten korkmayın. Merak etmeyin, asla kesin olarak bilemeyeceğiniz bir tanrı sizi, O'nu bilemediğiniz için cehenneme atmaz, atıyorsa adil değildir, ki bu durumda bu adil olmayan tanrıya, yani yanlış tanrıya inanmış olursunuz. Her neyse, bu yazının amacı kimseye bir şey ispat etmek değil, sadece kendinize karşı dürüst olmanızı tavsiye etmek ve dinsizliğin çoğu insanın düşündüğü gibi boş bir hayat demek olmadığını ifade etmekti.

    not: Eğer gerçekten varlığı anlamak istiyorsanız antik yunan eserleriyle başlayabilirsiniz. Parmenides iyi bir başlangıç olabilir. Esen kalın.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkürler değerli yorumunuz için. :)

      Sil