31 Ocak 2012 Salı

Tanrı ve Din Senaryosun da ki Karakterleri Değiştirmek!

 
  Dünyayı sarmış ve etkilemediği alan kalmamış, Tanrı ve Din senaryosundaki karakterleri, değiştirirsek nasıl bir senaryo ortaya çıkar?

  Öncelikle Tanrı karakterini sıradan bir insana dönüştürelim. Bu karakterin adı "Kedito2" olsun. Daha sonra Kedito2'nin her şeye gücü yetip, her şeyi bildiği halde ona küçük yardımcı Tanrıcıklar yaratalım, yani Melekler. Bunları da "A, B, C, D" olarak adlandıralım. Birde peygamber ekleyelim. Onun da adı "Bulut" olsun. Geriye de sözde yarattığı insanlar ve tabiat kalıyor. Bunları da eklediğimiz zaman senaryo karakterleri hazır.


  Artık senaryomuzu yazmaya başlayabiliriz.

Sahne 1 - Bölüm 1

(Perdeler açılır, sahne aydınlanır ve ilkbahar mevsiminin bir pazartesi günü 3 arkadaş Cenk, Aslı ve Barış semtin merkez parkında oturup sohbet etmektedir. Pazartesi kutsal gün olduğundan dolayı sohbet konusu inanca gelir ve sohbetin ateşi körüklenerek parlamaya başlar.)

Cenk - Saat geliyor. Hadi Kedito2 için tuz fırlatalım.

Aslı - Evet. Saat geldi de geçiyor bile.

Barış - 1 dakika ne tuzundan bahsediyorsunuz? Neden tuz fırlatacakmışız ki?

Cenk (Şaşkınlıkla) - Neden mi? Çünkü Kedito2 bizi öldükten sonra, fırlattığımız tuzlar için evine alacak ve biz orada çok mutlu yaşayacağız.

Aslı - Aynen Cenk'in dediği gibi olacak. Yoksa bahçesindeki köpek kulübesinde derimiz ezilir ve kemiklerimiz kırılırcasına sıkışık bir şekilde sonsuza kadar mutsuz, acılı ve korku dolu yaşarız.

Cenk - Yoksa sen bunları bilmiyor musun?

Barış - Hayır, bilmiyorum. Ama nereden biliyorsunuz öldükten sonra neler olacağını? Ben böyle saçma bir şeyi yapmaya kalkışmam bile.

Cenk - Nereden mi biliyoruz? Kedito2'nin yerin altından bize gönderdiği Kutsal Kitap da öyle yazdığı için biz de her pazartesi günü havaya tuz fırlatıyoruz.

Aslı - Ve sakın bir daha saçma deme Kedito2 hakkında, yoksa seni bahçedeki köpek kulübesine atar.

Barış - 1 dakika siz neden bahsediyorsunuz. Yerin altından nasıl olur da bir kitap çıkar?

Cenk - Yerin altından tabi ki de direkt olarak bir kitap halinde çıkmadı! Kedito2 Bulut 'la Zerin Denizinin ortasında konuştu. Ve ona "A" meleğini göndererek, "A" 'ya söylediklerini yazmasını istedi. Ve o da yazdı.

Aslı - Bulut efendimizi ve Kedito2'yi sevmelisin yoksa kulübeye gidersin!

Barış - Bulut Efendi mi? Kedito2 mi? Nerede peki şimdi Kedito2?

Aslı - Her yerde ve bizi her zaman görür.

Barış - Ben neden göremiyorum?

Cenk - Biz göremeyiz. Sadece o bizi görür.

Barış - Ama duyamıyorum da Bulut efendiniz gibi?

Cenk - Tabi ki de duyamazsın, sadece o bizi görüp duyabilir. Bulut efendimiz seçilmiş bir insan olduğu için Kedito2'yi duyabilirdi.

Barış - Fakat görmediğim, duymadığım, varlığına dair bir hissiyat veya bir kanıt olmadığı halde neden Kedito2 diye bir şey için tuz fırlatıp onu sevdiğimi söyleyerek ona inanayım?

Aslı - Cenk 'in dediği gibi biz onu göremeyiz. Üstelik onun seni sevmesi ve seni sınırsız yiyecek, zevk ve mutluluk içinde olan evine, alması için senin onu sevip onun emrettiği gibi her pazartesi havaya tuz fırlatman gerekiyor.

Cenk - Ayrıca da görmemenin Kedito2'nin var olmadığı anlamına gelmez! Yoksa sen Kedito2 'ye inanmıyor musun?

Barış - Bunların hepsi çok saçma ve sadece bir hikâyeden başka bir şey değil. Neden böyle bir şeye inanayım. Sadece görmemek değil, var olduğunu kanıtlayacak hiçbir şey yok.

Cenk - Nasıl yok, tabi ki de var. Bu etrafında gördüğün dağlar, taşlar, deniz ve geriye kalan her şey onun eseridir. Bunlar da onun var olduğunu gösterir.

Barış - Söylediklerinin hepsi Dünyayı, yani yaşadığımız gezegeni oluşturur. Ve bugün bilim sayesin de biliyoruz ki Dünya, ömrünü önceden tamamlamış bir genç tip Yıldız'ın dağılmış artıklarının ve yıldızlar arası maddenin bir merkez etrafında dönerek gittikçe yoğunlaşmasıyla oluşmuştur. Bu oluşum aşamasında ve sonrasında da ağır gök taşlarının çarpması meydana gelmiştir. Ve bu çarpışmada gök taşlarının yapısında bulunan donmuş buzlar, silikat ve metal yapılar, karaların ve okyanuslarının oluşmasını sağlamış, merkezde yoğunlaşan ağır demir ve nikel elementleri ise gezegenimizin çekirdeğini oluşturmuştur. Bu bilgileri bilmediğiniz için bu hikâyelere inanıyorsunuz.

Aslı - Bir kere senin de dediğin gibi bu inanma meselesidir. Mantıkla düşünerek inanamazsın. Ve böyle şeyler düşünmemelisin yoksa kulübeye gidersin!

Cenk - Aslı söylediklerinde haklı. Sen Kedito2 'den daha mı iyi bileceksin, o hepsini Bulut aracılığıyla Kutsal Kitap da açıklamış. Kedito2 her şeyi bilir ve her şeye gücü yeter!

Barış - Mademki her şeye gücü yetiyor. Neden bir insan aracılığıyla kendi sözlerini yayıyor. Her şeye gücü yettiğine göre ne Bulut 'a, yani bir insana, ne de "A" 'ya, yani bir meleğe ihtiyaç duysun ki. Bütün işlerini kendisi halleder ve herkesi koşulsuz inandırırdı. Bu iş de bir çelişki var.

Aslı - Sen Kedito2 'den daha mı iyi bileceksin. O her şeyi bilir. Aynı zaman da her şeye gücü yeter. Kedito2 böyle uygun gördüyse, böyledir. Biz daha ilerisine ne gidebiliriz, ne de daha doğrusunu düşünebiliriz. En doğrusunu o bilir ve doğruda budur.

Barış - Bir kere her şeyi biliyorsa, ileride yapacağı şeylere müdahale edemez ki. Çünkü zaten her şey planlanmıştır. Bu yüzden planladığı şeylere bir müdahalede bulunamaz. Bu da her şeye gücü yetme özelliğiyle çelişiyor. Ve eğer ben kulübeye gideceksem, bu zaten baştan bellidir bunu değiştiremem.

Cenk - Sen ne biçim konuşuyorsun, Kedito2 'ye küfür ediyorsun. Kedito2 'den daha mı iyi bileceksin?

Aslı - Hayır, değiştirebilirsin. Kedito2 seni yaratırken sana özgür irade gücü vermiş. Bu güç sayesinde iradenle hayatını değiştirebilirsin.

Barış - Ama yine aynı hesap oluyor. Her şeyi biliyor, o yüzden özgür irademle yapacağım her şeyi zaten baştan bilmiş olacak. Ve yanlış bir şey yaparsam bunu her şeye gücü yetme özelliğini kullanıp, doğru olarak düzeltebilir.

Cenk - Evet, düzeltebilir ama yapmıyor. Çünkü bu bir sınav! Biz bu sınavı onun için tuz atarak, onu ve Bulut efendimizi severek geçebiliriz. Kedito2'nin evinde sınırsız mutluluk, yiyecek ve zevkle sonsuza kadar yaşayacağız.

Aslı - Üstelik Kedito2'nin var olmadığını düşünüyorsan, olmadığını kanıtlamalısın. Mademki yok, kanıtla o zaman. Eğer kanıtlayamazsan bu Kedito2'nin var olmadığı anlamını yok eder. Dolayısıyla bir anlamda var olduğunu kanıtlar.

Barış - Tamam da sorun bu ya, bir çocuk gibi bizimle oynayacağına, gereksiz sınavlar yapacağına ya bizim hepimizi inançlı olarak yaratsın ya da hepimizi evine veya kulübeye göndersin. Bunun düzmece olduğu açık bir şekilde orta da, neden hala varlığını hiç bir şekilde hissetmediğiniz, kanıtlanamaz bir şeye inanıyorsunuz? Hayır, Aslı! Bir şeyin var olduğu iddiasın da bulunan sensin, o yüzden senin bu iddianın gerçek olduğunu kanıtlaman lazım, benim yokluğunu değil. Ve eğer bir şey yoksa yoktur. Bunun üzerinden kısır-felsefe yapmak tamamen saçmadır. Mesela ben "senin yanında duran bir Pembe Fil olduğunu" söylesem! Sen hemen bana itiraz edersin, "hayır yok" dersin. Buna karşılık "olmadığını kanıtla, eğer kanıtlayamazsan senin yanın da Pembe bir Fil olmadığını söyleyemezsin ve bu da olduğunu kanıtlar" dersem kısır-felsefe yapmış olurum ve bu hem sana saçma gelir hem de düşünce yöntemi olarak saçmadır. İşte sen ve senin gibi insanların da yaptığı budur. Yoksa yoktur! Şu an bilim sayesinde bildiğimizi, bilmediğimiz zaman da bilmiyorduk. Fakat bilmediğimiz zamandan şimdiki bildiğimiz zamana kadar bilim kapsamında araştırarak, gözlemleyerek, test ederek, deney yaparak, karşılaştırarak v.b. bilim yöntemlerini kullanarak artık biliyoruz. Ve şuan bilmediklerimizi ileride, tıpkı daha önce yaptığımız gibi bilim sayesinde bileceğiz.

Cenk (Sinirli bir şekilde) - Sen Kedito2'mizi inkâr ediyorsun, kulübeye gideceksin ve ora da acı çekeceksin! Ben gidiyorum, seni kurtarmak için elimden geleni yaptım. Kedito2 'ye bırakıyorum seni. Biraz daha durursam senin yüzünden bende Kedito2 'ye karşı kötü gözükeceğim.

Aslı (Sinirli bir şekilde) - Ve böyle şeyler düşünmek kötü, senin aklın ermez bunlara. Yazık, biz seni kurtarmak için uğraştık. Kedito2 sana doğru olanı görmen de yardım etsin.

(Barış arkadaşlarının bu düşüncelerine ve son an da sarf ettikleri sözlerin karşısın da şaşakalmıştır. Anlam verememiştir, çocukluk dönemlerini bitirmiş insanların, böyle bir hikâyeye mantıksız bir şekilde, sorgulamadan inanmalarına. Görünen o ki bu sohbetten sonra ya arkadaşlıklarını Barış 'la bitirecekler, ya da Barış ile her yan yana geldiklerinde bu anı hatırlayarak ona daha önceden bakmadıkları ve düşünmedikleri gibi bakıp düşünecekler. Ve onunla, sohbetlerde, alakasız olduğu halde, sürekli inanç konusunu açacaklar... )

  Fazla ayrıntıya girmeden üstünkörü bir senaryo düzenledim. Umarım anlatmak istediğim doğru şekilde anlaşılmıştır. Eminim bu durumla karşılaşan birçok insan vardır. Tam olarak bu olmasa da buna yakın veya benzer bir an yaşanmıştır.

  Barış'ın son da ki, arkadaşlarından aldığı tepki karşısın da, Barış 'da oluşan duyguyu kendinizde canlandırabilmeniz, Teist insanlar için em-pati kurmayı sağlar. Bu çok önemlidir. Em-pati konu ne olursa olsun, başvurulması gereken bir yoldur. Bazen karşımız da ki insanı sadece duyuyoruz, dinlemiyoruz. Oysaki önemli olan dinlemektir! Bu sayede sohbet daha saygılı ve mantıklı bir hal alır. Ve dinlerken de karşımız da ki insanın yerine kendimizi koyarak, beynimiz de vereceğimiz karşılığı canlandırmak, her zaman en sağlıklısıdır. Buna zamanın da bir isim de vermişler. Bu isim " Em-pati " olmuştur.

  Aslın da sorun düşünmektedir. Eğer bir insan düşünmezse, düşünmeyip yorulmamanın mutluluğunu yaşar. Bu da cahilliğe ve aptallığa sürükler. Eğer siz düşünmezseniz başkaları sizin yerinize düşünür ve bu her zaman iyi yönde düşünmekten ziyade, kendi çıkarı için kandırarak, kötü yönden düşünür. İşte bu yüzden düşünmek insan için önemlidir. Düşünürsen kurallara ve boş inançlara ihtiyacın olmaz. Çünkü düşünmek, bilgilenmeyi teşvik eder. Bu sayede insan, beynin de ki sorulardan kurtulur ve daha Özgür, bilgilenmenin verdiği gerçek, akıllıca bir Mutluluğa sahip olur. Düşünün, düşünmekten korkmayın! Unutmayın ki bilgisiz insanlar için cennet vaatleri, ödüller, kısacası Tanrı, dolayısıyla din inancı cezp edici gelir.

  Bu senaryo da ki amacım Tanrı ve Din konusuna geniş bir yelpazeden bakış açısı oluşturmaktır. Hiç bir şekilde alaycı veya küçümseyici bir hareket de bulunulmamış ve bulunmak da istenmemiştir.

3 yorum :

  1. Aynen öyle yazılarına bayılıyorum çok açıklayıcı süpersin Emre abii.

    YanıtlaSil
  2. hikayenin sonunda barış'ı "halkın bir bölümünün dini değerlerine hakaretten" tutuklanıp hapse atılmasını beklemiştim. Güzel olmuş hikaye :)

    YanıtlaSil