Dünyayı sarmış ve etkilemediği alan kalmamış,
Tanrı ve Din senaryosundaki karakterleri, değiştirirsek nasıl bir senaryo
ortaya çıkar?
Öncelikle Tanrı karakterini sıradan bir
insana dönüştürelim. Bu karakterin adı "Kedito2" olsun. Daha sonra
Kedito2'nin her şeye gücü yetip, her şeyi bildiği halde ona küçük yardımcı
Tanrıcıklar yaratalım, yani Melekler. Bunları da "A, B, C, D" olarak
adlandıralım. Birde peygamber ekleyelim. Onun da adı "Bulut" olsun.
Geriye de sözde yarattığı insanlar ve tabiat kalıyor. Bunları da eklediğimiz
zaman senaryo karakterleri hazır.
Artık senaryomuzu yazmaya başlayabiliriz.
Sahne 1 - Bölüm 1
(Perdeler açılır, sahne
aydınlanır ve ilkbahar mevsiminin bir pazartesi günü 3 arkadaş Cenk, Aslı ve
Barış semtin merkez parkında oturup sohbet etmektedir. Pazartesi kutsal gün
olduğundan dolayı sohbet konusu inanca gelir ve sohbetin ateşi körüklenerek
parlamaya başlar.)
Cenk - Saat geliyor. Hadi
Kedito2 için tuz fırlatalım.
Aslı - Evet. Saat geldi de
geçiyor bile.
Barış - 1 dakika ne tuzundan bahsediyorsunuz?
Neden tuz fırlatacakmışız ki?
Cenk (Şaşkınlıkla) - Neden mi?
Çünkü Kedito2 bizi öldükten sonra, fırlattığımız tuzlar için evine alacak ve
biz orada çok mutlu yaşayacağız.
Aslı - Aynen Cenk'in dediği
gibi olacak. Yoksa bahçesindeki köpek kulübesinde derimiz ezilir ve
kemiklerimiz kırılırcasına sıkışık bir şekilde sonsuza kadar mutsuz, acılı ve
korku dolu yaşarız.
Cenk - Yoksa sen bunları
bilmiyor musun?
Barış - Hayır, bilmiyorum.
Ama nereden biliyorsunuz öldükten sonra neler olacağını? Ben böyle saçma bir
şeyi yapmaya kalkışmam bile.
Cenk - Nereden mi biliyoruz?
Kedito2'nin yerin altından bize gönderdiği Kutsal Kitap da öyle yazdığı için
biz de her pazartesi günü havaya tuz fırlatıyoruz.
Aslı - Ve sakın bir daha
saçma deme Kedito2 hakkında, yoksa seni bahçedeki köpek kulübesine atar.
Barış - 1 dakika siz neden
bahsediyorsunuz. Yerin altından nasıl olur da bir kitap çıkar?
Cenk - Yerin altından tabi ki
de direkt olarak bir kitap halinde çıkmadı! Kedito2 Bulut 'la Zerin Denizinin
ortasında konuştu. Ve ona "A" meleğini göndererek, "A" 'ya
söylediklerini yazmasını istedi. Ve o da yazdı.
Aslı - Bulut efendimizi ve
Kedito2'yi sevmelisin yoksa kulübeye gidersin!
Barış - Bulut Efendi mi?
Kedito2 mi? Nerede peki şimdi Kedito2?
Aslı - Her yerde ve bizi her
zaman görür.
Barış - Ben neden göremiyorum?
Cenk - Biz göremeyiz. Sadece
o bizi görür.
Barış - Ama duyamıyorum da
Bulut efendiniz gibi?
Cenk - Tabi ki de duyamazsın,
sadece o bizi görüp duyabilir. Bulut efendimiz seçilmiş bir insan olduğu için
Kedito2'yi duyabilirdi.
Barış - Fakat görmediğim,
duymadığım, varlığına dair bir hissiyat veya bir kanıt olmadığı halde neden
Kedito2 diye bir şey için tuz fırlatıp onu sevdiğimi söyleyerek ona inanayım?
Aslı - Cenk 'in dediği gibi
biz onu göremeyiz. Üstelik onun seni sevmesi ve seni sınırsız yiyecek, zevk ve
mutluluk içinde olan evine, alması için senin onu sevip onun emrettiği gibi her
pazartesi havaya tuz fırlatman gerekiyor.
Cenk - Ayrıca da görmemenin
Kedito2'nin var olmadığı anlamına gelmez! Yoksa sen Kedito2 'ye inanmıyor musun?
Barış - Bunların hepsi çok
saçma ve sadece bir hikâyeden başka bir şey değil. Neden böyle bir şeye
inanayım. Sadece görmemek değil, var olduğunu kanıtlayacak hiçbir şey yok.
Cenk - Nasıl yok, tabi ki de
var. Bu etrafında gördüğün dağlar, taşlar, deniz ve geriye kalan her şey onun
eseridir. Bunlar da onun var olduğunu gösterir.
Barış - Söylediklerinin hepsi
Dünyayı, yani yaşadığımız gezegeni oluşturur. Ve bugün bilim sayesin de
biliyoruz ki Dünya, ömrünü önceden tamamlamış bir genç tip Yıldız'ın dağılmış
artıklarının ve yıldızlar arası maddenin bir merkez etrafında dönerek gittikçe
yoğunlaşmasıyla oluşmuştur. Bu oluşum aşamasında ve sonrasında da ağır gök
taşlarının çarpması meydana gelmiştir. Ve bu çarpışmada gök taşlarının
yapısında bulunan donmuş buzlar, silikat ve metal yapılar, karaların ve
okyanuslarının oluşmasını sağlamış, merkezde yoğunlaşan ağır demir ve nikel
elementleri ise gezegenimizin çekirdeğini oluşturmuştur. Bu bilgileri
bilmediğiniz için bu hikâyelere inanıyorsunuz.
Aslı - Bir kere senin de
dediğin gibi bu inanma meselesidir. Mantıkla düşünerek inanamazsın. Ve böyle
şeyler düşünmemelisin yoksa kulübeye gidersin!
Cenk - Aslı söylediklerinde
haklı. Sen Kedito2 'den daha mı iyi bileceksin, o hepsini Bulut aracılığıyla
Kutsal Kitap da açıklamış. Kedito2 her şeyi bilir ve her şeye gücü yeter!
Barış - Mademki her şeye gücü
yetiyor. Neden bir insan aracılığıyla kendi sözlerini yayıyor. Her şeye gücü
yettiğine göre ne Bulut 'a, yani bir insana, ne de "A" 'ya, yani bir
meleğe ihtiyaç duysun ki. Bütün işlerini kendisi halleder ve herkesi koşulsuz
inandırırdı. Bu iş de bir çelişki var.
Aslı - Sen Kedito2 'den daha
mı iyi bileceksin. O her şeyi bilir. Aynı zaman da her şeye gücü yeter. Kedito2
böyle uygun gördüyse, böyledir. Biz daha ilerisine ne gidebiliriz, ne de daha
doğrusunu düşünebiliriz. En doğrusunu o bilir ve doğruda budur.
Barış - Bir kere her şeyi
biliyorsa, ileride yapacağı şeylere müdahale edemez ki. Çünkü zaten her şey
planlanmıştır. Bu yüzden planladığı şeylere bir müdahalede bulunamaz. Bu da her
şeye gücü yetme özelliğiyle çelişiyor. Ve eğer ben kulübeye gideceksem, bu
zaten baştan bellidir bunu değiştiremem.
Cenk - Sen ne biçim
konuşuyorsun, Kedito2 'ye küfür ediyorsun. Kedito2 'den daha mı iyi bileceksin?
Aslı - Hayır,
değiştirebilirsin. Kedito2 seni yaratırken sana özgür irade gücü vermiş. Bu güç
sayesinde iradenle hayatını değiştirebilirsin.
Barış - Ama yine aynı hesap
oluyor. Her şeyi biliyor, o yüzden özgür irademle yapacağım her şeyi zaten
baştan bilmiş olacak. Ve yanlış bir şey yaparsam bunu her şeye gücü yetme
özelliğini kullanıp, doğru olarak düzeltebilir.
Cenk - Evet, düzeltebilir ama
yapmıyor. Çünkü bu bir sınav! Biz bu sınavı onun için tuz atarak, onu ve Bulut
efendimizi severek geçebiliriz. Kedito2'nin evinde sınırsız mutluluk, yiyecek
ve zevkle sonsuza kadar yaşayacağız.
Aslı - Üstelik Kedito2'nin
var olmadığını düşünüyorsan, olmadığını kanıtlamalısın. Mademki yok, kanıtla o
zaman. Eğer kanıtlayamazsan bu Kedito2'nin var olmadığı anlamını yok eder.
Dolayısıyla bir anlamda var olduğunu kanıtlar.
Barış - Tamam da sorun bu ya,
bir çocuk gibi bizimle oynayacağına, gereksiz sınavlar yapacağına ya bizim
hepimizi inançlı olarak yaratsın ya da hepimizi evine veya kulübeye göndersin.
Bunun düzmece olduğu açık bir şekilde orta da, neden hala varlığını hiç bir
şekilde hissetmediğiniz, kanıtlanamaz bir şeye inanıyorsunuz? Hayır, Aslı! Bir
şeyin var olduğu iddiasın da bulunan sensin, o yüzden senin bu iddianın gerçek
olduğunu kanıtlaman lazım, benim yokluğunu değil. Ve eğer bir şey yoksa yoktur.
Bunun üzerinden kısır-felsefe yapmak tamamen saçmadır. Mesela ben "senin
yanında duran bir Pembe Fil olduğunu" söylesem! Sen hemen bana itiraz
edersin, "hayır yok" dersin. Buna karşılık "olmadığını kanıtla,
eğer kanıtlayamazsan senin yanın da Pembe bir Fil olmadığını söyleyemezsin ve
bu da olduğunu kanıtlar" dersem kısır-felsefe yapmış olurum ve bu hem sana
saçma gelir hem de düşünce yöntemi olarak saçmadır. İşte sen ve senin gibi
insanların da yaptığı budur. Yoksa yoktur! Şu an bilim sayesinde bildiğimizi,
bilmediğimiz zaman da bilmiyorduk. Fakat bilmediğimiz zamandan şimdiki
bildiğimiz zamana kadar bilim kapsamında araştırarak, gözlemleyerek, test
ederek, deney yaparak, karşılaştırarak v.b. bilim yöntemlerini kullanarak artık
biliyoruz. Ve şuan bilmediklerimizi ileride, tıpkı daha önce yaptığımız gibi
bilim sayesinde bileceğiz.
Cenk (Sinirli bir şekilde) -
Sen Kedito2'mizi inkâr ediyorsun, kulübeye gideceksin ve ora da acı çekeceksin!
Ben gidiyorum, seni kurtarmak için elimden geleni yaptım. Kedito2 'ye
bırakıyorum seni. Biraz daha durursam senin yüzünden bende Kedito2 'ye karşı
kötü gözükeceğim.
Aslı (Sinirli bir şekilde) -
Ve böyle şeyler düşünmek kötü, senin aklın ermez bunlara. Yazık, biz seni
kurtarmak için uğraştık. Kedito2 sana doğru olanı görmen de yardım etsin.
(Barış arkadaşlarının bu
düşüncelerine ve son an da sarf ettikleri sözlerin karşısın da şaşakalmıştır.
Anlam verememiştir, çocukluk dönemlerini bitirmiş insanların, böyle bir hikâyeye
mantıksız bir şekilde, sorgulamadan inanmalarına. Görünen o ki bu sohbetten
sonra ya arkadaşlıklarını Barış 'la bitirecekler, ya da Barış ile her yan yana
geldiklerinde bu anı hatırlayarak ona daha önceden bakmadıkları ve
düşünmedikleri gibi bakıp düşünecekler. Ve onunla, sohbetlerde, alakasız olduğu
halde, sürekli inanç konusunu açacaklar... )
Fazla ayrıntıya girmeden üstünkörü bir
senaryo düzenledim. Umarım anlatmak istediğim doğru şekilde anlaşılmıştır.
Eminim bu durumla karşılaşan birçok insan vardır. Tam olarak bu olmasa da buna
yakın veya benzer bir an yaşanmıştır.
Barış'ın son da ki, arkadaşlarından aldığı
tepki karşısın da, Barış 'da oluşan duyguyu kendinizde canlandırabilmeniz,
Teist insanlar için em-pati kurmayı sağlar. Bu çok önemlidir. Em-pati konu ne
olursa olsun, başvurulması gereken bir yoldur. Bazen karşımız da ki insanı
sadece duyuyoruz, dinlemiyoruz. Oysaki önemli olan dinlemektir! Bu sayede
sohbet daha saygılı ve mantıklı bir hal alır. Ve dinlerken de karşımız da ki
insanın yerine kendimizi koyarak, beynimiz de vereceğimiz karşılığı canlandırmak,
her zaman en sağlıklısıdır. Buna zamanın da bir isim de vermişler. Bu isim
" Em-pati " olmuştur.
Aslın da sorun düşünmektedir. Eğer bir insan
düşünmezse, düşünmeyip yorulmamanın mutluluğunu yaşar. Bu da cahilliğe ve
aptallığa sürükler. Eğer siz düşünmezseniz başkaları sizin yerinize düşünür ve
bu her zaman iyi yönde düşünmekten ziyade, kendi çıkarı için kandırarak, kötü
yönden düşünür. İşte bu yüzden düşünmek insan için önemlidir. Düşünürsen
kurallara ve boş inançlara ihtiyacın olmaz. Çünkü düşünmek, bilgilenmeyi teşvik
eder. Bu sayede insan, beynin de ki sorulardan kurtulur ve daha Özgür,
bilgilenmenin verdiği gerçek, akıllıca bir Mutluluğa sahip olur. Düşünün,
düşünmekten korkmayın! Unutmayın ki bilgisiz insanlar için cennet vaatleri,
ödüller, kısacası Tanrı, dolayısıyla din inancı cezp edici gelir.
Bu senaryo da ki amacım Tanrı ve Din konusuna
geniş bir yelpazeden bakış açısı oluşturmaktır. Hiç bir şekilde alaycı veya
küçümseyici bir hareket de bulunulmamış ve bulunmak da istenmemiştir.
Aynen öyle yazılarına bayılıyorum çok açıklayıcı süpersin Emre abii.
YanıtlaSilTeşekkürler. :)
Silhikayenin sonunda barış'ı "halkın bir bölümünün dini değerlerine hakaretten" tutuklanıp hapse atılmasını beklemiştim. Güzel olmuş hikaye :)
YanıtlaSil