Din ve dinin bahsettiği Tanrı, tüm
söylediklerinde doğrudur. Mutlak bir doğrudur. Sözlerinde değişiklik veya
yanlış olmaz. Çünkü o her şeyi bilen ve gücü yetendir. Bir insanın bile
kaderini yazandır. Nasıl yanlış yapabilir ki? Bir şeyi bir kere söylemesi
yeterlidir. Zaten insan bile gerçekten bildiği bir şeyi yanlış söylemesi veya
yapması çok düşük bir ihtimale bağlıdır. Kaldı ki Tanrı o düşük ihtimale bağlı
bile sayılamaz.
Lakin gelin-görün ki “Mutlak Doğrucu” Tanrı
da hata veya yanlış, eksik yapabiliyormuş. Bunu (iddiaya göre)kendi sözlerinin
yazılı bulunduğu kitabından anlamaktayız ki, Bakara Suresi 106. Ayetinde “ Biz
herhangi bir âyetin hükmünü yürürlükten kaldırır veya onu unutturur (ya da
ertelersek), yerine daha hayırlısını veya mislini getiririz. Allah’ın gücünün
her şeye hakkıyla yettiğini bilmez misin? ” veya Nahl Suresi 101. Ayetinde “
Biz bir âyeti değiştirip yerine başka bir âyet getirdiğimiz zaman -ki Allah,
neyi indireceğini gayet iyi bilir- onlar Peygamber’e, “Sen ancak uyduruyorsun”
derler. Hayır, onların çoğu bilmezler. ” (1) Bu ayetlere bakınca tam anlamıyla
“Mutlak Doğrucu” değilmiş diyebiliriz. Aman dikkat! Aynı zamanda Kaf Suresi 29.
Ayetinde de “ Benim katımda söz değiştirilmez.. ” Yunus Suresi 64. Ayetinde de
“ Allah’ın sözlerinde hiçbir değişme yoktur.. ” (1)
Kendisiyle çelişen veya duruma göre tavır
değiştiren bir Tanrı özelliği oluşuyor insanın düşüncesinde. Ama Tanrı her şeye
gücü yeten ve bilen değil miydi? Neden kendisiyle çelişmiş olsun ki? Ya da
neden tavrı duruma göre değişsin ki? Her şeyi bilmek demek,
geçmiş-şimdiki-gelecek 3’lüsü, zaman dilimlerini bilmesi demektir. Bildiği bir
şeyi insanlara ya da kendi deyimiyle kullarına, önce bir ayet gönderip, daha
sonra geçerli hiçbir sebebi olamayacağı halde, (artık ne sebepten ise)yerine
başka bir ayet gönderip değiştirmesi doğru olur mu? Bu “Her şeyi bilme”
özelliğine ve yaratıcı ilahiliğine uygun düşer mi?
Kullarını Çokta İyi Tanımıyormuş!
İyi ve kötüyü kendisinin yarattığını ve
kalbini kiminin mühürleyip, kiminin de imana açtığını belirten Tanrı,
kullarıyla(köleleriyle) bu kadar içli-dışlı olmasına rağmen gerçekten de onları
tanıyamamıştır. Birbirlerini tanımak için, belki de biraz daha zamana
ihtiyaçları vardı. Ama Tanrı bile zamanın akıp gitmesinin azizliğine uğramış ki,
Enfal Suresi 65. Ayetinde “ Ey Peygamber! Mü’minleri savaşa teşvik et. Eğer
içinizde sabırlı yirmi(20) kişi bulunursa, iki yüz(200) kişiye galip gelirler.
Eğer içinizde (sabırlı) yüz(100) kişi bulunursa, inkâr edenlerden bin(1000)
kişiye galip gelirler. Çünkü onlar anlamayan bir kavimdir. ” belirtmiştir.
Ancak hemen peşindeki ayette de(Enfal Suresi 66. ayet), “ Şimdi ise, Allah
yükünüzü hafifletti ve sizde muhakkak bir zaaf(güçsüzlük) olduğunu bildi. Eğer
içinizde sabırlı yüz(100) kişi olursa iki yüz(200) kişiye galip gelirler. Eğer
içinizde (sabırlı) bin kişi(1000) olursa, Allah’ın izniyle iki bin(2000) kişiye
galip gelirler. Allah, sabredenlerle beraberdir. ” (1) Daha önce belirtmiştim
bu konuyu, bu sebepten hiç uzatmadan sorumu sorup, yorumu size bırakıyorum.
Bu durum “Her şeyi bilme”
özelliğine uygun mu?
Yorum sizin…
(1) Diyanet İşleri Bakanlığı Çev.
(*) “Turan Dursun - Din Bu-1”
kitabından, “Ayetler” anlamında “Kaynak” olarak yararlanılmıştır.
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder